İnsan, bilincinin var olmasından bu yana sorgulamaktadır. Henüz bilimsel düşünce olanaklarına sahip olmadığı çağlarda, varlığını sorguladığında bunu açıklamak ve anlamlı kılmak için bir takım anlatılar oluşturmuştur. Bu anlatılar toplumsal hayatı düzenleyen buyurgan bir niteliğe de sahip olmuş ve yaygın bir şekilde kabul görmüştür. Aynı sebepten, toplumun egemenlerinin ezilenlere karşı kullandığı bir ideolojik baskı aracı niteliği kazanmıştır.
Laiklik, insanlığın aydınlanma ile elde ettiği, toplumsallaşmış insanın zorunlu olarak parçası olduğu; devlet kurumları, istihdam ve kamusal alandaki ilişkilerde dinin etkisizleştirildiği, dinsel inançların kişinin bireysel yaşantısı ile sınırlandırıldığı büyük öneme sahip bir kazanımıdır. Bu sebeple çok açıktır ki, dini ideolojik baskı aracı haline getirenler laiklik tanımının içini boşaltmakta ve anlamını kaydırmaktadır.
Aydınlanmanın özü, insanın, evrene bakışının ve toplumsal yaşantısının bilimsel ve sosyal birikimler çerçevesinde yeniden oluşturulması ve dinamik olarak geliştirilmesidir. Bu birikimler insan hayatının, aklının ve yaşantısının metafizik dogmalardan kurtuluşunu olanaklı hale getirmektedir. Aydınlanma öncülerinin kayda değer kısmının ateist olmasının nedeni budur.
Siyasi iktidarların, devlet kurumlarının ve sivil örgütlenmelerin insan hayatının her alanında dinsel dogmayı ve onun yorumunu dayatır hale geldiğini gösteren sayısız örnek mevcuttur. Bu baskı altında tüm aydınlar, ifade özgürlüğü ve ideal toplumsal ortam için mücadele etmelidir.
"Politika ile uğraşmayacak kadar akıllı olanlar, daha aptallar tarafından yönetilerek cezalandırılırlar."
Platon
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder